17 Ağustos 2019 Cumartesi

RÜZGARLARIN ÖTESİNDE - KARA KİTAP'IN GÖLGESİ - KİTAP YORUMU - MURAT GÖKBULUT



RÜZGARLARIN ÖTESİNDE: KARA KİTAP'IN GÖLGESİ (Cilt.1) / Cem Akyürek

Kitabın yazarı Cem Akyürek'i kişisel olarak tanıyor oluşumdan bağımsız şekilde, zaten merakla beklediğim bir kitaptı. Kaldı ki Cem Ağabeyi tanıyor oluşum merakımı artırırken dolayısıyla çıtayı da Everest'e değdirip bekleyişime sebep oldu.

Ejderha Mızrağı'ndan Unutulmuş Diyarlar’a, Gedik savaşları Efsanesinden Ölüm Kapısı Serisi'ne, Shannara serisinden Yerdeniz Kitapları'na değin fantastik kurguda olması gereken bütün malzeme ve metaforlar Rüzgarların Ötesinde'nin henüz 280 küsur sayfalık girizgahında mevcut. (Evet neden ben de bilmiyorum, Zaman Çarkı'nı henüz okumadım / prim vermedim / yüksek ihtimal de bu yaştan sonra bir 5-6 sene de bu dehlizde kaybolup harcamayacağım. Bu yüzden yukarıda anmadım.)

Kitapla ilgili bir çırpıda övülecek şeyler aslında yeni bir kitap sebebi olabilir. Zira karakter betimleri gayet hazmı kolay olduğu için, hemen benimseyebiliyor, kolay kavrayıp gözümüzde canlandırabiliyoruz. (Bununla ilgili aksi yönde eleştirilerim de olacak!) Hikâyenin yarı zamanlı anlatıcısı / dış sesi Shales olsa da gerek hikâye bütününde kapladığı yer gerek Shales ve diğer tüm yol arkadaşları tarafından muvaffak olduğu övgüler ve okuyucu gözünde ettiği yer sebebiyle, liderlik ruhu ve savaşçı potansiyeli de göz önüne alındığında asıl baş karakter yine Shales'in kuzeni olan Elf ırkından Hrycanus. Bunu olumlu ya da olumsuz olarak değerlendirebiliriz. Olumsuz kısmı neden bu kadar çok ismi zikredilir ve güç / başarı endeksi tavan noktadayken ikinci plandaymış hissi yaratılır durumu olabilir. Ama sanırım yaratılmak istenen şey farklı bir karakter tarafından (ki bu karakter de aile bağı olarak kendisine en yakın kişi olan kuzen Shales) bir kahraman yaratılmak istenmesi ve olay döngüsünü bir dönem filminde olduğu gibi bir dış ses / masalcı tarafından okuyucuyla buluşturup, asıl adam olan Hrycanus'u göğe çıkarmak. Ya da bu tamamen benim yanılgım.

Söylediğimiz gibi; bir fantastik kurguda olması gereken tüm altyapı mevcut. Elfler, yarım elfler, cüceler, barbarlar, şövalyeler, kılıçlar, ejderhalar, devler, bolca büyü (Evet, ne yazık ki bolca!) Ve bu karakterlerin kendi aralarındaki "şakalaşmaları" yahut eskiyi yad etmeleri karakterlerin geçmişi hakkında da ipuçları bulmamıza önayak oluyor. (Sanırım Ejderha Mızrağı ya da Unutulmuş Diyarlar’da da olduğu gibi spin off ciltlerle olaylar ve karakterler örgüsünü daha kolay kavramamız sağlanacaktır. Neyse, önce Ak Kitap'ın Işığı diyoruz!) Shales'ten Ethroban'a Hrycanus'tan Anthales'e karakterlerin tamamına yakını günlük hayatlarında eğlenceli ve bir o kadar da asil tipler. Bu sebeple kendilerini benimseyip empati kurmamız, yani kitabı okurken sanal gözlük takıp olayları yaşamamız kolaylaşıyor. Bazı fantastik kurgu karakterlerinde olduğu gibi motamot donuk tipler olmadığı için sürekli kasvet, sürekli kahramanlık öyküsü, sürekli didaktik bir bürokrasi okumuyor / kafamızda canlandırmıyoruz.

Evet boşluklar da var. Şahsi fikrim, çok fazla savaşa / dövüşe yer verilmemesi. Hakeza olan savaşların göz açıp kapayıncaya kadar çabuk bitmesi, ya da tek bir karakterin üzerine yoğunlaşıp, diğer karakterler o sırada öldü mü kaldı mı noktasına birer cümleyle değinilmesi. Yine birçok beladan, musibetten ya da felaket eşiğinden kolayca kurtulan karakterlerin burnu kanamadan bu olaylardan nasıl kurtulduğu bazı kısımlarda muallakta kalmış. En büyük eleştirim gizem dozunun yükseldiği noktalarda (ki kitapta her daim doruk noktada!) bir şekilde olayın büyüye bağlanması. Büyülü kap, büyülü kacak, büyülü köprü, büyülü kitap, büyülenmiş savaşçılar. Bunu biraz farklı bir derdi olmadan kolaya kaçma gibi değerlendirdim. Hakeza “Kadim” sözü sanki anahtar bir kelimeymişçesine kullanılmış. (Evet, fantastik kurgu kitaplarının olmazsa olmaz BÜYÜLÜ kelimelerindendir ama biraz fazla gibi buldum.

Başta söylediğim gibi karakter tahlilleri gayet dozunda. Ayakları gayet yere basan kişiler, uzun (bazısı sıkılabilir bana kararında geldi) betimlemelerle gayet de her attıkları adım yahut şekilleri şemalleri gözümde canlanıyor. Bir çırpıda sorsanız art arda 10 tane karakterin kaçının saçı neresinden topuz, kaçının sakalı ne şekilde, kaçının pelerininde apolet var sayabilirim! Bu bence bir roman yazarı için, (hele ki ilk işinde) ciddi bir başarıdır. Çünkü zaten hayali olan bir evrendeki karakter ya da yer betimlemelerinde abartıya kaçıp, ya da inandırıcılıktan uzak olacak bir fiyasko yaşanabilirdi. Cem Akyürek bunu son derece kararında başarmış. Yine de ben bol kahvaltı altı hikayesi yerine daha çok savaş ister, daha çok balta ve kılıcın çarpışmasından doğan o güzel kıvılcım betimlemelerini okumak isterdim. Bilinmeyen zamanlarda (haliyle çoooook eski zamanlarda) geçen kahramanlık hikayelerinde (ne yazık ki!) evet hep eril bir toplum vardır, hep erkek egemen bir yaşayış şeklinden bahsedilir. Buradaki kısıtlı sayıdaki kadın karakter betimlemeleri gayet cuk oturan, kadınları (olması gerektiği gibi) baş tacı olarak gösteren komplimanlarla dolu evet ama, Türk insanı diline pelesenk olan o bazı argo ya da övünç tasvirleri, hep erkek egemen gibi gözüktüğü için belki bazı feminist kadın okuyucuların tepkisini çekebilir. Bilinmeyen zamanlar demişken; tıpkı “kadim” kelimesinde olduğu gibi 'her nerden geldiyse, her kimse, her nasıl olduysa” gibi “her havzın dibi aynı” gibi Almanca olmadığını düşündüğüm geniş zaman zarfları da sanki biraz fazla kullanılmış gibi.

Genel itibariyle; Kara Kitap'ın Gölgesi, Türk fantastik kurgu edebiyatındaki ciddi bir açığı layığıyla dolduruyor. Bir yazarın ilk denemesini böyle bir türde yaratması da ayrı taktir-e şayan. Karakterler sizi asla sıkmayacak, kurgu bütünlüğü asla rahatsız etmeyecek, eşzamanlı kısa durum güncellemeleri sebebiyle olaydan kopmayacaksınız. (En sevdiğim kısımlardan birisi de bu, aynı hikâye / yolculuk, sayfalarca sürdüğünde yeni bir şeyler arayabiliyorsunuz. Ama tıpkı bu kitapta olduğu gibi tadında bırakılıp, ağza bal çalındığında eşzamanlı olarak devam eden diğer karakterlere ya da şehirlere bir göz atıp, sonra kaldığınız yerden maceraya devam edebiliyorsunuz.) Ben şu anda ciddi anlamda (tüyoları da kör göze parmak verilen) Ak Kitap'ın akıbetini bekliyor ve o ışık neydi acaba diye uykularımdan sıçrıyorum. Siz de sıçrayın. Aliler, Ayşeler, Mustafalar da sıçrayabilir.

Murat Gökbulut / Ağustos 2019

0 yorum:

Yorum Gönder